Citi: Türkiye’ye yatırım ikinci turdan sonra artabilir
Birol BOZKURT
Dünyada 100’e yakın ülkede faaliyet gösteren ABD’nin en büyük bankalarından biri olan Citi Kuzey Afrika, Doğu Akdeniz ve Orta Asya’nın CEO’su Ömer Hafeez ile Türkiye’nin potansiyelini, seçimleri ve küresel ticareti bekleyen riskleri konuştuk. Türkiye’de büyük bir potansiyel gördüğünü söyleyen Ömer Hafeez, seçimlerden sonra yatırımların artabileceğini söyledi.
Küresel ticaretin pandemi ve Rusya-Ukrayna savaşı gibi çok güçlü sınavlardan geçtiğine işaret eden Hafeez, dünyada ciddi bir durgunluk beklemediklerini ve küresel ticarette en kötünün geride kaldığını söyledi. Hafeez, SVB’nin çökmesiyle başlayan krizin dünyaya sıçrayacağını düşünmediğini de sözlerine ekleyerek, Türk Bankacılık şubesinin sağlam yapısıyla dikkatleri üzerine çektiğini ifade etti.
50 milyar doların gelmesi şaşırtıcı olmaz.
Seçim sürecinde tüm ülkelerdeki yatırımcıların bekleme dönemine girdiğini söyleyen Ömer Hafeez, “Türkiye’de ekonomi politikalarında meydana gelecek değişikliklere bağlı olarak yatırımcıların seçimden sonra gelmesini bekliyoruz. Önce portföy yatırımcılarını göreceğimizi düşünüyorum. Daha sonra doğrudan yatırımcıların gelmesini bekleyeceğiz.
Bankamızın hazırladığı raporda da değinilen Türkiye’de kalıcı makroekonomik istikrarın sağlanması için adımlar atılırsa seçimlerden sonra Türkiye’ye 50 milyar dolarlık bir kaynağın gelmesi şaşırtıcı olmaz.”
Türkiye büyük fırsatlar sunuyor
Ömer Hafeez, Türkiye ve çevresindeki bölgenin çok büyük bir ticaret potansiyeline sahip olduğunu belirterek, “Örneğin Mısır’da satın almalar ve birleşmeler için potansiyel oluşturan birçok reform var.
Yatırımcıları ve şirketleri buluşturuyoruz. 28 yıldır bu Türkiye’ye geliyorum. Bu alanı çok iyi biliyorum. Türkiye’nin en güçlü yanlarını konumu, yetişmiş insan kaynağı ve üretim potansiyeli olarak sıralayabilirim. Türkiye büyük fırsatlar sunuyor” dedi.
Citi Kuzey Afrika, Doğu Akdeniz ve Orta Asya CEO’su Ömer Hafeez, İstanbul’un konumuna işaret ederek, “Türkiye, bölgesinin en önemli ülkelerinden biri diyebiliriz. İstanbul Finans Merkezi’nde (İFM) gerekli düzenlemeler yapıldığında değerlendirip bize hangi imkanları sunduğuna bakacağız. IFC, çevre ülkeler için çok önemli bir merkez olma niteliğine sahip” dedi.
Türk firmaları yurt dışında büyümek istiyor
Türkiye’yi farklı kılan özelliğinin birçok segmentte üretim yapabilmesi olduğunun altını çizen Ömer Hafeez, “Bazı ülkeler sadece bir veya iki şubeye odaklanırken Türkiye’nin güçlü olduğu birçok alan var. Örneğin Türkiye turizmde büyük bir potansiyele, otomotiv branşında yedek modül üretiminde değerli bir merkeze ve hızlı tüketim mallarında gelişmiş bir ülkeye sahiptir. Tarım alanında da büyük fırsatlar var.
Görüştüğüm Türk firmaları yurtdışına açılıp büyümek istiyor. Misyonumuz, yeni fırsatlar bulmak ve bunları yatırımcılara sunmaktır. Yatırımcılara baktığımızda büyük pazarlara açılmak istediklerini biliyoruz. Ancak şirketlere baktığımızda önce çevre ülkelere açılmayı tercih ediyorlar.”
Dünyada ciddi bir durgunluk beklemiyoruz
Resesyonun hem dünyada hem de ABD’de daha yavaş geçmesini beklediklerini belirten Hafeez, “Şirketler için strateji asla durağan değildir. Stratejinizi ekonomik duruma göre belirlersiniz. Son dönemde dünya ekonomisindeki değişimlerin şirketleri risk yönetimine yönlendirdiğini görüyoruz. Covid salgınını yaşadık, ardından Rusya-Ukrayna savaşı çıktı ve emtia fiyatlarında artış gördük” dedi.
SVB krizi dünyaya sıçramıyor
SVB’nin çökmesiyle başlayan krizin dünyaya yayılacağını düşünmediğini belirten Hafeez, şöyle devam etti: “Bazı bankalarda mevduat müşterisi sayısı az ama mevduatın boyutu büyük. Büyük bankalarda sermaye yeterliliği sorunu olmadığı için bu krizin yayılarak daha büyük bir krize dönüşmesini beklemiyorum.
Hiçbir banka batmaz ya da birçok banka batar demek doğru olmaz. Ancak yeterli sermayeye sahip bankalar sorun yaşamayacaklardır. Türk Bankacılığı şubesi sağlam yapısıyla dikkat çekiyor. Türk bankalarında batık kredi oranının düşük olduğunu ve oldukça yeterli durumda olduklarını görüyorum. Şirketlerin sermayelerini farklı sistemlerle yönetmeye başladı. Sermayeyi korumak ve çok değerli hale gelmiştir. Şirketlerin borç seviyelerinde düşüş görüyoruz.
Firmalar birleşme ve satın almalarda daha agresif davranmalıdır. Şirketler için nakit her zaman olmazsa olmazdır. Fırsatları değerlendirmek için güçlü bir sermaye yapısına sahip olmak büyük avantaj olacaktır. Küresel ticarette yaşananlar hem bankalara hem de şirketlere çok şey öğretti ve küresel ticaret için en kötünün geride kaldığını söyleyebilirim” dedi.